25 Eylül 2012

Hayat Sofrasındaki Kadim Mezemiz : FOTOĞRAF

Fotoğraf çekmek, insanın aklını,gözünü ve yüreğini tek bir hizaya getirmesidir.Bu, bir yaşam tarzıdır..O objektifin içine hapsettiklerimiz aslında evrene sunduklarımızdır...ve aslında gördüklerimiz ve hapsettiklerimiz, kim olduğumuzdur..

***

Derdimizdi hayattan bir parça koparmak ve onu tüm aleme sunmak..Kendimizi ifade ediş biçimidir bazen bir fotoğraf.. çektiklerimiz, bizim aynamızdır...

***






( Bu fotoğraflar, Reha Erdem üstadın 'Beş Vakit' filmini çektiği Çanakkale'nin Kozlu köyünde çekilmiştir...)

24 Eylül 2012

Bir şarkıdan öte bir yaşamdan ziyade...

Do,re,mi,fa,sol,la,si,do... Kapıyı tekrar çalanlara kapıyı açmadığımızı sayarsak (onlar artık misafirlikten çıkmıştır) yedi nota.. Müziği sevenler,gönül verenler,kulağından düşürmeyenler,sürekli ritm tutan canavarlar,bestekar abiler, enstrümanlara abananlar bıla bıla...daha çok sular akar bu nehirden..nehir de değil aslında okyanustan..Müzik bu öyle böyle bi oknayus değil.. On bine yakın parçadan oluşan  müzik arşivine sahibim, hala paçalarım sıvalı suyun üzerinde ilerliyorum ama içine giremedim hala bu denizin..



7 notayla can bulan ruhlar ve peşinden sürüklenen nesiller.. Kimler yüzmedi ki bu okyanuslarda ?  John Lennon'lar,Bob Dylan'lar,Eric Clapton'lar,Bob Marley'ler,James Brown'lar,Bruce Springsteen'ler,Michael Jackson'dan Neil Young'a,Coldplay'den Radiohead'e, Three Doors Down'dan HIM'e..Eddie Vedder'lar,Zeki Müren'ler, Aşık Veyseller, Neşet Ertaş'lar,Barış Manço'dan Cem Karaca'ya,Fikret Kızılok'tan  Müzeyyen Senar'lara,MFÖ'ler,Bulutsuzluk Özlemlerinden Düş Sokağı sakinlerine.. Bülent Ortaçgil'den Sezen Aksu'ya..Orhan Baba'dan  Müslüm Baba'ya..Mor ve Ötesi'nden Yeni Türkü'lere,Teoman'dan Şebnem Ferah'a,Yavuz Çetin abimizden, Ceza ve Haykonun peşinden yardıran taramalı tüfeklere kadar.. 

(Adını ismini sayamadıklarım affola...Bu sonbahar mevsimine girerken göçe kalkışanlar bunlar..)

Popülerlerinden yerellerine de saygılar... Zardanadam'dan Kesmeşeker'e, Redd'den Multitap'a, Batı Yakası'ndan Tympony'e, Pentegram'dan  Atmosfer'e..

Sürüp giden, sürüklenip gidenlere kadar...

Hepsi notalarla emzirildiler, müziklerle büyüdü..Beslendiler,esinlendiler,yaşadılar,yaşattılar,söylediler,söylettiler,raflarda hatırlandılar,rakı masalarından diskolara,barlardan cafeteryalara,dönerci salonlarından sokaktaki kokereççilere kadar.. kulaklarda,yüreklerde can buldular...

Evet biz sayın dinleyiciler ! Blogum fm'deki bu yayınımızda  muhabbetimizin başlığı şudur ki: ''Bir şarkıdan öte bir yaşamdan ziyade..'' Şimdi sizlere öyle şarkılardan söz edeceğim ki belki sadece dinlediniz, belki uzun yolculuklarınızda uyuyakaldığınız parçalar, belki de hiç bilmediniz..Siz Atlantik'teydiniz onlar Pasifik'te...


John Lennon - İmagine... John Winston  Ono  Lennon..The Beatles'in kalbi, İngiliz şarkıcı...Bu şarkıyı dünya barışı için yazdı... ''No hell below us, Above us only  sky'' derken kendi bir ütopyanın fermanını yazdı..Hayal etmemizi istedi..Orada ülke yok ! Din yok ! Mülk yok ! Uğruna ölecek ya da öldürülecek hiçbir şey yok ! dedi.. Orada sadece barış için yaşayan insanlar var dedi.. Ne de güzel dedi..





Eric Clapton- Tears In Heaven... Kanada asıllı İngiliz Blues bestecisi, bu şarkıyı 1991'de bir apartmanın 53.katından düşerek ölen 4 yaşındaki oğlu Conor'a yazmıştı...''If I saw you in heaven'' demişti..Bu şarkı onların arasına uzanmış bir köprü ve eminim onlar yıllardır görüşüyorlar...




Barış Manço - Gül Pembe...7'den 77'ye gönüllere taht kurmuş güzel insan..Bu şarkıyı 1957 'de ölen babaannesi Nimet Manço'ya yazmıştır...''Bizim iller sessiz bizim iller sensiz olamadı GülPembe'' derken ne kadar da hasretin alfabesini yazmıştı üstad... Bizim iller de sensiz, bu dünya sensiz olamaz üstad.. Nur içinde yat..Düş Sokağı Sakinleri'nin sana yazdığı şarkıyla uğurluyorum şimdilik bu sayfadan : ''Ölümler Çıplak Gelir..''






Edip Akbayram - Aldırma Gönül ... Güzel abimizin bu şarkısının mazisi oldukça derin.. Konya'da bir arkadaş toplantısında Atatürk'ü yeren şiir okuduğu iddiasıyla tutuklanan ve 1932 de Sinop cezaevinde yatan şair Sabahattin Ali'nin cezaevindeyken yazdığı şiirin ta kendisiyle bu eser...Atatürk düşmanı diye lekelemeye çalışılan Sabahattin Ali'nin Ata'ya bağlılığını şu dizelerle döküyorum denize : ''... Sensin  çeyrek asırlık günlerimi dolduran ; Seni çıkarsam, ömrüm başlamadan bitiyor.Hem bunları ne çıkar anlatsam bir dizeye? Hisler kambur oluyor dökülünce yazıya.. Kısacası gönlümü verdim Ulu Gazi'ye; Göğsümde şimdi yalnız onun aşkı yatıyor...'' ( Varlık 15 Ocak 1934)




Teoman.. İki Çocuk şarkısını.. 12 Eylül Darbesi öncesinde bir askeri inzibat erini (Zekeriya Önge) öldürdüğü gerekçesiyle  hüküm giyen ve asılarak idam edilen Erdal Eren'e yazmıştır.. ''Hep çocuk kalacaklar büyümeden birer tabutta ama yaşıyorlar, gülüyorlar annelerinin rüyalarında..'' Şimdi anneleriyle yan yana yatıyorlar belki de koyun koyuna...



Pentegram... f.t.w.d.a .. açılımıyla : ''For Those Who Died Alone''  ... Bu soundtrack eser tüm yasıyla,kasvetiyle,kaosuyla,ölümüyle, ağıtıyla, dirilişiyle karşımızda.. 1999 depreminde hayatını kaybedenlere yazıldı...


Evet sevgili dinleyiciler.. Söylenecek çok şey var aslında daha .. ancak bazen söze değil notalara gelmeli... O notalarla doğanlar ve ölenler... Her şey göründüğü gibi değil... Bir şarkıdan öte bir yaşamdan ziyade...

22 Eylül 2012

Kapıyı tıklatmadan girmeyin ! Burası Kayıp Eşyalar Bürosu..

      Lütfen kapıyı tıklatmadan girmeyin ! Benim adım kayıp eşyalar bürosu.. Hoşgeldiniz.. Neler kaybettim ben? Ya da neyimi bulmayı umuyorum ? Raflarımda tozlanmış soru işaretleri .. uzun zaman oldu dokunmayalı, elim gitmeyeli ışık görmez tahta aralarına.. Kafadaki tahtalara... Şu köşedeki iskemlenin üzerinde cızırdayan teybin  antikalığına aldanma sakın, hangi notaların sevişmeleriyle dokundu defalarca ruhuma ve dokunmakta zamanı geride bırakan maraton koşularında... Şu gördüğün  90ların yırtılmış buruşuk gazeteleri var ya hani masanın üzerinde , daha geçen gün  çakırlaşmıştık Zardanadam'la .. İçimi döktüm, gidişi olup dönüşü olmayan tren biletlerimden, camı kırık kol saatime kadar... Hepsi hepsi hayat nasıl olsa dedi..Mazhar abide vurgunu yedirdi meze varken üstelik teypten inleterek...Aman yerdeki tepsiye takılma üzerindeki çay bardağı kırılmasın, tek bardağım o, soğuk zamanlarda içtiğim..Kesmeşeker kulaklarımda kaldı hep , eriyip gitmesine izin veremedim hiç.. Burası benim kaybolmuşluklarımla  yığılmış kalmış, her yer darmadağınık.Bu ara devamlı gelip giden bir misafirim var, onunla devamlı bir seyyahın kaybolma kılavuzunda neler olmalı diye tartışır dururuz. Ve genelde hep bir kavşakta buluşuruz. Sonrasını ne sen sor ne ben söyleyeyim. Burada göremeyeceğin eşyalarda var, eşya deyip küçülttüğüme bakma, abanırcasına koştuğum hayal meyal işleri işte.Ahmet Hamdi amcamızın olur da bizim hiç olmaz mı beş şehrimiz,  Maldivlerden Cape Town'a, Roma'dan Stockholm'e.. Ya Barcelona.. Bir gün geçilecek o yollardan tüm zamanlardan, para birimlerinden sıyrılmışlıkla.. Bak yine kendimden geçtim bu gecede..Kayıp eşyalar bürosunda geleceğe mektuplar bulunur mu ? Ya da tükenmiş kalemlerle yazılır mı dersin ?  Geçmişe çekilmiş süngerlerin tüm sararmışlığı katrankarasına dönüşmüşken , içindeki mikroplara çok şey karışırken, şu yerdeki karoların temizliğine şaşırma sakın, tüküre tüküre ayaklarımla sürüyerek beyazlattım..Şu cam kenarındaki raflardaki aradığın retro aynaları bulabilirsin, aklın yolu birdir ama duyguların yoluna yağan yoğun kar yağışı dolayısıyla hava muhalefetinden dolayı adımlarımız yolda kaldı..Tüm manalar ve anlamları şu rafın ucunda duran küçük sandıkta topladım..adı eşya oldu..o yüzden şu teybi elime alayım da iskemleye otur da anlat  bakalım hele . Sen  burada ne arıyorsun ?

19 Eylül 2012

Görüntü var, ses yok !

Kim oynadı yine insanlığın ayarlarıyla görüntü var ses yok ! Volume ayaklar koşaradım gece üzerinde; contrast gölgeler bağırmakta..Karışmışlık,dağılmışlık,anlamsızlık.. bir -sızlık silsilesi ormanı. Tek başınalık dertte tek, depresiflikte  hür.. Göze aldıklarımız gözden çıkarılışlarımıza yenik,balanslarımız manevralara yenik..Şekil A televizyonuyum.. budur bitiklik...

17 Eylül 2012

3D 'den Nefret Etmemin 9 Sebebi


İşte böyle bir başlıkla duvarlarını örmüştü ünlü sinema eleştirmeni Roger Ebert.. Avatar sonrası sinemanın değişeceği kehanetinde bulunanlar haklı çıkmış gibi görünse de , bu varsayım Ebert gibi yaşlı kurtları hala ikna etme başarısını gösterebilmiş değil.

Üç boyutlu sinemanın interaktif sinema keyfini garantilediğini düşünenlere karşı, Ebert kendi deneyimlerinden yola çıkarak bir argüman oluşturuyor.Sinemanın sanat yönünün tamamen unutulup bir gösteri işine dönüştüğü günümüzde, Ebert'in sözleri eski kafalı bir sinemacının bakış açısını yansıtıyor gibi gelebilir.Ancak gerçek sinemayı, sinemanın temellerini atanlarda onlar değil miydi? Kaldı ki Ebert, teknolojinin sunduğu olanaklardan değil, bu olanağın Hollywood'daki işleyiş tarzından şikayet ediyor.

İşte Ebert'in deyimiyle ( benimde aklen mührümü bastığım) 3D'den nefret etmemin 9 sebebi :

1-Üçüncü Boyut Gereksiz Bir Girişim:

Roger Ebert'e göre sinemada üçüncü bir boyuta ihtiyaç yok.Zaten sinema teknolojisi,kendi doğasında üç boyutlu işliyor.Bu tamamen gözün algılaması ve perspektif duyumuzla ilgili, 3D ise bu doğal sürece yapay olarak müdahalede bulunuyor ve deyim yerindeyse algılanan boyutu göze sokuyor.

2-Sinema Deneyimine Bir Katkısı Yok ! :

Ebert'in tartışmalı iddialarından biri de üç boyutlu sinema tekniklerinin, film deneyimine bir getirisinin olmadığı ile ilgili.Ebert, ister istemez , sinema tarihinin başyapıtlarını hatırlamamızı istiyor ve şunu soruyor : Sözgelimi bir Casablanca'yı düşünün, 3D olması neyi değiştiriyor ? İyi filmlerin hayal gücümüzü harekete geçiren filmler olduğunda ısrarcı olan Ebert, 3D tekniklerinin öykünün önüne geçmemesi gerektiğini ima ediyor.

3.Dikkat Dağıtıyor ! :

2D filmlerde yönetmen arka plan ile ön plan arasındaki ayrımı, farklı odaklama yöntemleri ile gerçekleştiriyor.Buradaki algılama, daha çok izleyici tarafından yönlendirilen bir süreç.Yönetmen neye dikkat etmemiz gerektiğini bize zarif ve  yaratıcı bir şekilde duyuruyor.Oysa üç boyutlu teknikler, dikkat etmemiz gereken noktaları keskin odaklama yöntemleri ile karşımıza çıkarıyor.

4.Mide Bulantısı ve Baş Ağrısına Sebep Oluyor ! :

Consumer Electronics Show'un Las Vegas'ta gerçekleştirdiği 3D TV tanıtımında , Reuters iki göz doktoru ile söyleşi gerçekleştirdi.Doktorların dedikleri Ebert'in yukarıdaki iddiasını bilimsel olarak da destekliyor.Dediklerine bakılırsa, çoğumuz farkında olmadığımız göz problemlerine sahibiz, gündelik hayatta bunu absorbe edebiliyoruz.Ancak 3D gibi teknoloji daha fazla efor harcanmasına neden olduğu için baş ağrısı gibi fiziksel sorunlara sebebiyet verebiliyor.Bununla birlikte, Dr.Deborah Friedman'a gçre 3D 'nin zararı yalnız gözleri hassas olanlar için değil, sağlıklı gözlere sahip olanlar için de geçerli.Yapılan araştırmalara göre, 3D izleyip de fiziksel olarak şikayet sahibi olanların oranı %15 .

5.Görüntülerde Işık Problemi Var :

Ebert'in bahsettiği aslen teknik bir problemden kaynaklanıyor.Mevcut projeksiyon aletleri, 3D görüntüleri desteklemekte yetersiz kalıyor.Ayrıca 3D için izleme mesafesi de önemli ancak bunu sağlayabilen sinema salonlarının sayısı az.Sonuçta görüntülerde karanlık noktalar oluşabiliyor.Ebert, 3D görüntülerin daha mat renklere sahip olduğuna dikkat çekiyor.

 6.Yeni Dijital Ekipmanlar Maliyeti Arttırıyor:

İşin bu kısmı aslında daha çok sinema salonu sahiplerini ve stüdyoları ilgilendiriyor.3D görüntüleri destekleyen yeni teknolojik yapı, ekstra maliyet demek.Analog sistemden dijitale geçmek zorunda kalan sinema salonu sahipleri var ve bu teknolojiye adaptasyon,özellikle yüksek maliyet gerektirdiği için, zor olacak.


7.Sinema Biletlerinin Fiyatları Artıyor:

Bu durum yukarıdaki sorunla alakalı.Ayrıca mevcut artış yalnızca 3D çekilmiş filmler için geçerli değil.Biz henüz kendi ülkemizde etkilerini görmeye başlamasak da, ABD'de bilet fiyatları konusunda genel bir artış söz konusu.Yeni teknolojiye geçmiş sinema salonları, maliyetleri arttırdığı gerekçesiyle, yalnız 3D filmlere değil, 2D filmler için de zamlı fiyat politikası yürütüyor.ABD'de sinema salonlarında bilet satış fiyatları %50 artmış durumda.

8.Ciddi Dramalara Rastlamak Mümkün Değil :

Şu an itibariyle 3D teknolojisi, ciddi dramalara uygulanabilecek bir format değil.Animasyonlar ya da bilgisayar efektli filmler için geçerli bir kullanım alanına sahip.Hurt Locker ya da Up in The Air gibi filmlerin 3D 'ye zaten ihtiyaçları olmasa da , 3D de bu tarz filmler için uygun bir biçime sahip değil.Ebert'e göre bunu başarabilen bir tek Avatar var.Ama Ebert, Alice Harikalar Diyarında için aynı töleransı göstermiyor ve bu filmde kullanılan 3D 'nin öyküye hizmet etmediğini söylüyor.

9.Hollywood Ne Zaman Tıkansa, Yüzünü Hep Teknolojiye Dönüyor:

Sinemaya sesin,rengin girmesi kadar, widescreen,cinerama ya da 3D gibi teknolojilere ihtiyaç duyulması da, Hollywood'un kar oranlarındaki düşüş ile ilgili.Uzun süredir yeni hikayeler anlatmaktan uzaklaşan Hollywood, yaşadığı dar boğazı  şu anda 3D teknolojisini kullanarak atlamaya çalışıyor.Daha önce de denenmiş bir teknik olan 3D, şu an Hollywood'a yeni bir kazanç kapısı sağlıyor.

Bu yazı, Roger Ebert'in Newsweek Dergisi'nden yayımlanan ''Why I Hate 3 - D ( And You Should Too)  adlı makalesinden derlenmiştir.