30 Ekim 2012

Bir yaşam tarzı : Alexander Supertramp





Alexander Supertramp.. Siz onu Sean Penn'in İnto The Wild filminden tanıyor olabilirsiniz, belki de sadece bir film karakteridir sizin için belki de tanımıyorsunuz.Nam-ı diğer Alx. Supertramp.. Gerçek adı Christopher J.Mccandless..

Yıl 1990. Neler oldu ki? Üniversiteden mezun oldu.Bankadaki yüklü miktardaki parasını hayır kurumuna bağışladı.Ailesinden bihaber bir hayata yelken açtı.Ve bunları yaparken henüz 20 yaşındaydı.

Peki neden yaptı bunu? Bunu sorgulamak kaçınılmaz bir mecburiyet.Bu tercih bu hayat seçimi neden?

Sürekli ailesinin ve insanların beklentilerini karşılama dayatmaları...
Para ile elde edinilen maddi manevi mutluluk aldatmacaları..
Ve buna inanan dünya ve böyle karanlık bir arı kovanında vızırdayan insanoğulları..milyonlarca..milyarlarca...

Hayat, gerçekten yaşıyorum diyebilenler için geçerlidir...Hiçbir statüye ait olmadan ' ben ' in farkındalığında olanlar içindir.

Kotası dolacak diye ertelediğiniz düşünceler, flulaşmış hayaller, koşmaktan çekindikleriniz, ve daha neler neler...kendinize sorun, daha ne sular akacak köprülerinizden, hangi  dalgalarda boğulduğunuzu hissedeceksiniz siz düşünün.


 Evet Alexander Supertramp, hayali yaşıyorum diyebilmeyi Alaskada bulmak istedi, ne yollar tüketti, aslında yollar geçtikçe uzaklaştığı ilerlediği mil kadar yaşadı,ne kadar çok gitti o kadar yaşadı, anlattı, gördü,düşündü,sordu,cevapladı.Kendi 'ben' liği ile farkında oldu ve yaşadı.Yediği zehirli bitki tohumu ile zehirlenerek kaldığı virane otobüs kenarında öldü.Ya geride bıraktıkları? Geride sorgulayıcı bir yaşam tarzı.. bir 'ben yaşıyorum,yaşamk istiyorum' yolu bıraktı.Buydu tek mirası.O miras doğadaydı.Yaşamın özüydü.

Yaşam alanına kazıdıkları,günlüklerindeki karalamalar herşeyin özetiydi ve ona adanan filminden bir kesit söz ve parçayla huzurlarınızdan ayrılıyorum:

'' Denizin tek hüneri şiddetli darbelerdir ve ara sırada olsa, kendini daha güçlü hissetme şansı.Doğrusu, deniz hakkında fazla şey bilmem fakat burada durumun böyle olduğunu biliyorum.Ve yine, hayatta güçlü olmanın çok gerekli değil fakat kendini güçlü hissetmenin önemli olduğunu en azından bir kere bile olsa kendini tartmanın , bir kere bile olsa kendini, insanın en antik koşullarının içerisinde bulmanın,ellerinizden ve kafanızdan başka size yardım edecek bir şey olmadan kör ve sağır taşla tek başına yüzleşmenin gerektiğini biliyorum.Eğer yaşama sevincinin esasen insan ilişkilerinden kaynaklandığını düşünüyorsan yanılıyorsun.Bu tüm çevremize yayıldı.O herşey de mevcut.tecrübe edeceğimiz herşeyin içinde var.İnsanlar sadece bu şeylere bakış açılarını değiştirmeliler. ''






23 Ekim 2012

21.yy insanının hayatta kalan tek hücresinden gece notları..

İlkellik, gerçek yaşamın ta kendisiydi aslında.Farkında olunmayan teknolojik hücreler girdikçe kanımıza uzaklaştık her gün yaşamaktan.Savaşmayı unuttum ekmek için su için.Yaşama manamızı denizin diplerine gömdük yediğimiz havan topu sanal yaşamdışılıklarla.Yaşamak yaşıyorum demek, hepsini yüzyıllar öncelerde kaldı.Şimdi tüm umutlarımız bir ekran camında, tüm aşklar sanal yazı tiplerinin boyutunda ve kısaltmalarında gizli.  Ve şu yaşadıgınızı sandıgınız evrende kendimizden vazgeçerek yaptık en büyük kaybı.Yaşamaktan vazgeçtik, bizi bağlayan herşeyde attı kalbimiz, orada aldık nefesleri. Kendimizden uzaklaştık, varlıgımızdan uzaklastık ve yaşamaktan vazgeçtik. Oysa insandık biz, yaşamak için nefes almak için , hayatta kalmak için savaşımızı unuttuk, duygularımızı körelttik, üstün insan oyunlarıyla uyutulduk ve yavaş yavaş donarak öldürüldük bu dünya meteorolojik vakasyonlarında.Teknolojik tsunamiler, yediğimiz poyrazlar esen yeller yıktı geçti benliğimizi, topraklarımızı bertaraf ettirdik ve orada bittik.

(Bu, 21.yy ın insanının, insanlığını hatırlama yolunda hayatta kalan bir beyin hücresinin gece notudur,saygılar.)

18 Ekim 2012

Yolcu 2'den Yolcu 1 ' e...

Yolcu 1- Arkanda kalan nedir? neler bıraktın geride?

Yolcu 2 - Tek sebebi var yola çıkmamın ve belki senin de sebebin bu olur.Yaptığım onca yolculuk sırasında, geçtiğim yerlerde arkamda bıraktıklarım kimlerdi biliyor musun? Senin sandığının aksine bir daha hiç görmeyeceklerim değildi terk ettiklerim.Onları hep kendimle birlikte taşıdım.Asıl terk edilenler,zihnimde hiç uyanmayanlardı.Onlar unutulmuşların uykusunun kıvrımlarında gezinip dururken aslında beni terk etmiş,alıp başlarını gitmişlerdi.

Yolcu 1 - Peki ya kavuşmalar ? Her terk edişin açtığı kapıdan çıktığın yolculuklarda hangi kavuşmaları yaşarsın?

Yolcu 2 -Yeni gittiğim her yerde, yepyeni kavuşmaları yaşayan ben miyim pek emin değilim.Çünkü ben daima yalnız ve yabancı kaldım,böyle istedim.Yalnızların kavuşması sadece kendi yalnızlıklarıyla olur başka bir şeyle değil.O yüzden, benim yaptığım yolculuklarda herhangi bir kavuşmanın alameti yoktur.Ya senin yolculuklarında? ... Hiç tanımadığın bir hayatın orta yerinde kendini yapayalnız bulduğun gün,alıp başını yabancı bir aleme gitmekten başka bir çaren  kalmaz.Hiç hissettin mi bu duyguyu? Çaresizlikten boğulmuşken ansızın parlayan bir ışığın az sonra çıkacağın yolu aydınlattığı oldu mu hiç?

Yolcu 1 -  Evet, iyi bilirim o ışığı...

Aslında paylaşılamayansa yabancılığımızdı, belki de en çok yakışan buydu ikimize.

Ve akıp giden zamanda içimdeki ses söyleyecekti:

Geride bıraktığım her şey,üstünde dolaştığım bu yalnız gezegen güneşin etrafında bir kere bile dönmeden silinip gidecek.Yabancılığım da buna dahil,biliyorum. (Özcan abime saygılar,iyi yalnızlıklar)

Yoloskop

      Bir adam varmış, varoluşlar biriktirirmiş gece yıldızlara bakarken ve uykuya dalmadan önce tutunurmuş kuyruğundan,  gökyüzünde mavi kayak yaparmış ve her düşüşte uyanırmış rüyasından.Dilindeki  müzik parçacıkları,kulağında ritm havası yürürmüş..Yürüdükçe yürüme isteği artarmış,arttıkça da uzaklaşma isteği takılırmış gölgesine.Kalbi ayaklarında atarmış, tüm heyecanını ayakları ele verirmiş hızlı hızlı adımlar, bazen yorulan kalbi yavaşlar, tepedeki çimenliklerde mola verirmiş,Yolda olmak düşünmekmiş onun için,yolda olmak farketmekmiş ve yolda olmak yaşamakmış onun için.

      Şehir ışıkları altında duran saatler onun en büyük hastalığıymış, nefesi kesilirmiş ayaklarının.Her adımda oksijen alır, uzaklaştıkça huzuru yakalarmış.. Durdukça hiçmiş uzaklaştıkça her şey, anlamlanmakmış ve varolmakmış.Gökyüzünde karşılaştığımız bir gece keşfetmiştim yaşamın sırrını..onu adı yoloskoptu.