Hayat ansızın üzerinize çöken kara bulutlara rağmen, bu acımasız acıların perde arkasında sakladığı sımsıcak bir güneşi vardır.Ansızın yıkılan umutlar,bir damla yağmurla hayat bulur yeniden ve zamanla sararken yaralarını filizlerini verir hafiften..Günler peşin sıra geçerken benimsediğim hastane kokusu beni iyice bu acılar evinin yeni dünyaya gelmiş bir üyesi yapmıştı sanki..Etrafta sürekli dert ortaklarımı gördüm dolanırken florasan geceleri altında.Hayatın sırat köprüsünde yürür gibiydik ağır ağır..Dönüp sorgulamaya çabalarımız daha çoktur yaşadıklarımızın..Yaşatanlar ve öldürenler daha kalın çizgiyle belli eder kendilerini ve yaşamın tüm gerçekliğinin perdesi aralanmış çırılçıplaklığıyla vururdu yüzüme.Gündüzleri ilaç kokusuyla başlayan gün, geceleri yaşam kokusuna bırakıyordu yerini.Dostlar eksik olmuyor başucu sandalyelerimde; gözlerinde kendimden büyük bir parça görmek her saniye, diz üstü kapaklanmış hücrelerimi ayağa kaldırıyordu teker teker.Artık acılar umursamaz geliyordu,acıların katlanamazlık bulutları parçalara ayrılıyordu.Hayat vurdukça beni kıyılara daha gerçek daha sağlam dönüşler veriyordu.Sinyaller daha kesin, duyular daha duyulur,konuşmaların samimiyet katsayıları daha yüce.
Düşünüyorum da ilk gelen güçsüzlük darbeleri aslında benim güçlülüğümün sınandığı bir sınav belki; üstelik dört yanlışın bir doğruyu götürmeye fırsat vermediği ortadaydı...Sistem işlerken iğnelerin dokunuşlarıyla içimde yıktığı saltanatlar da oldukça çoktu.
Kimsenin bilmediği kimsenin görmediği aktivitelerim vardı benim geceleri tekrar ettiğim.Bol bol tükettiğim mandalinaların çekirdeklerini pet bardaklara sokmaya çalışmak gibi..İlaç kokusu sinmiş koridorlarda Mp3 teki psikologlarımla her adımda yüklerimi yıkardım yüzleşmek istediğim ne varsa.
İkinci cerrahi operasyonun sabahı,o tarifsiz ameliyat günü sanki tarifsiz bir derin fırtınanın habercisiydi.Artık son engel yaklaşmış son parkura dönen bir atlet gibiydim.Yüreğim sinemasal zaman enstitüsü oluyorken soğuk terler dolduruyordu salonu ve hiç bir ter damlası gizleyemiyordu o derin telaşı...
Evet..uyku yok uyuyamıyoruz ki..Devamlı odayı basan hemşirelerin iç savaşıydı benimki.İlaçlar,ateş kontrolleri,tansiyon ölçerler,nabız yoklamaları ve o meşhur iğneler...Yorgun gözlerin yolculuğuydu bu sağlığa adım adım.Çok iz bıraktı bu koridorlar..İnsanlığın yaşandığı ender mabetlerden biriydi burası, belki de en başı çekiyordu.
Bugün günlerden 26 Aralık 2011 Pazartesi..Bastırdığım fırtınaların son sesi duyulacaktı geceleri..Bekliyorum bekliyorum bekliyorum ertesi günü hatta günleri...Sağlık dilekleriyle döndürüyordum akreple yelkovanı...
(Bu günlük,hastanede geçirdiğim 17 günün özetiydi sadece..Şimdi hissetme zamanı.. aylarca o koridorları acılar kervanına çevirenlerin sessiz çığlıklarını...)
ÇANAKKALE DEVLET HASTANESİ 2323/ODA 21 Aralık 2011 - 05 Ocak 2012
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder